Kime sırtımız dönsek sırtımız; hurdacı dükkânına dönüyor.
Eski bıçak,paslanmış jilet, kör makasın izleri..
Dönüp baktığımızda
Sırtımızda ki eller, tanıdık elleri
Sır verip sırtımızı döndüklerimizin olduğunu gördük.
Yalancı ve yabancının sözleri bizi hiç mi hiç acıtmadı!
Bizi sızlatan yılanın dili değil, dostun tatlı dili oldu.
Oysa dünyaya sevgiyle bakmaktı tek amacımız..
Ne kimsenin gözüne kılçık olduk, nede sırtından paslı bıçak..
Ne yaman çelişki değil mi.?
Satmadık haraç mezat dostlukları diye; puşt pazarında safa çıktı adımız.
Ya biri bizi uyandırsın Allah, Muhammed aşkına..
Biri bize ashaplardan anlatsın dostluğun manasını.
Biri bize anlatsın Mevlana ile şemsin dostluğunu..
Neden….?
Bozuk para misali birbirlerini harcar oldu Allahın onurlu kulları..
Hepten unuttuk; yeryüzünün yüzümüzün hürmetine yaratıldığını.
Secde eder olduk paranın kirli yüzüne,hiç ölmeyecekmiş gibi hayatın kibrine..
La Vallahi bizi biri uyarsın gidişatın kıyamete alamet ..
Ya biri bağırsın gür sesiyle delice..
Ey insanlar ölümde var!..
Sırat köprüsünü boğaz köprüsü olmadığını..
Katipler durmadan yazar günahı ve sevabı..
Vebalı ağırdır, yalanın dolanın iftiranın ..
Biri bize hatırlatsın.
İnsanlık Rayından çıktık tren misali…
Öleceğimizi, unutarak!.
Utanmadan dost dediklerimizi dümen suyumuzda boğarak.
Ya böyle olmaz vallahide, billahi da olmaz
Biri bağırsın kendimize getirsin bizi..
Ve hatırlatsın bize sonumuzun:
İki metre bez ve derin çukur olduğunu…
Biri Ölüm var desin..
Uyandırsın bizi gaflet uykusundan
Ve her daim hatırlatsın bize…
Karıncanın da Allah’ının olduğunu!.