
Yazımın başlığı size, gazeteci bir insanın çocukluğundan yetişkinliğine kadar uzanan bir hayat hikâyesini anlatacağımı düşündürebilir. Ancak içeriği biraz daha farklı.
Bu yazımda, usta kalem Hasan Baydilli’nin bizlere ulaştırdığı, yaşanmış bir hayat hikâyesini konu alan “Gazeteci Çocuk” romanından bahsedeceğim. Yazar, bu hikâyeyi abartıya kaçmadan, yalın ve içten bir şekilde kaleme almış. Gazeteci çocuk, en az haber yazan, haber peşinde koşan gazeteciler kadar acı ve çile çekmiş bir karakter. Romanı okurken yer yer gözyaşlarımı tutamadım.
Yazar, Siverek’in sosyolojik yapısını, özellikle akrabalık ve dostluk ilişkilerinin nasıl yozlaştığını çok çarpıcı bir şekilde kalemiyle resmediyor.
Gazeteci Çocuk, bize sadece farklı bir dünyayı anlatmıyor; aynı zamanda bugün artık rastlamadığımız bir gazetecilik anlayışını, bir çocuğun azmini, hayat mücadelesini ve üniversite yıllarına kadar uzanan gerçek bir yaşam öyküsünü aktarıyor.
Türkiye’de ve içinde bulunduğumuz coğrafyada, dürüst gazetecilik yapan ya da yapmaya çalışan meslektaşlarımızın karşılaştığı siyasal ve kültürel baskıları uzun uzadıya anlatmayacağım. Zaten az çok okuyan, haber dinleyen herkes bu baskıların farkındadır. Ne yazık ki, dünyada en çok gazetecinin hapiste olduğu ülke hâlâ Türkiye.

Gazeteci Çocuk romanını satır satır içime sindirerek, zaman zaman ağlayarak okudum. Kitap bittiğinde kahramanın kim olduğunu tahmin etmiştim. Dayanamadım, telefonu açtım ve şöyle dedim:
Biz tekrar usta yazarın kalemine dönelim…
Romanın kahramanı Boran, çok yoksul bir çocukluk geçirmiştir. Eskiden, özellikle bizim kuşağın çocukları tarafından gazete satıcılarına “gazeteci” denirdi. Boran da sağlıklı bir iş bulamadığı için geçimini günlük gazete satarak sağlamakta, bir yandan da okumaya büyük bir inat ve tutkuyla devam etmektedir.
O dönemde Siverek’te gazete okuyanların sayısı azımsanmayacak kadar fazlaydı. Günümüzde ise ne gazete okuyan kaldı ne de sokaklarda “Yazıyor yazıyor! Hürriyet, Cumhuriyet, Tercüman! Gazete var abiler, gazete var!” diye seslenen çocuklar…
Baydilli, usta kalemiyle bu yaşanmış hikâyeyi adeta bir sinema filmi gibi gözler önüne seriyor.
Romanda ders çıkarılacak pek çok anı ve olay var. Özellikle imkânı olduğu hâlde okumaktan uzak duran gençlere bu romanı şiddetle tavsiye ediyorum. Çünkü kitapta yoksulluğu, sahipsizliği ve bir insanın kendi çabalarıyla nasıl bir başarıya ulaştığını, sonunda mutlu sona nasıl vardığını görüyoruz. Gerçek bir yaşam hikâyesi bu…
Gazeteci Çocuk romanını satır satır içime sindirerek, zaman zaman ağlayarak okudum. Kitap bittiğinde kahramanın kim olduğunu tahmin etmiştim. Dayanamadım, telefonu açtım ve şöyle dedim:
“Boran, beni ağlatmaya ne hakkın var?”
Boran sustu… Sonra, “Abi, Boran’ın ben olduğumu nasıl anladın?” diye sordu.
Gülerek cevap verdim:
“Bu da gazetecilik sırrı olsun.”
Tüm toplumun bu yaşanmış gerçek hikâyeyi, yani Gazeteci Çocuk romanını okumasını içtenlikle tavsiye eder, saygılar sunarım.