
Siverek’in sokaklarını artık tanımlayan iki şey var: gündüzün tozlu yolları, gecenin karanlığı…
Ne yazık ki bu karanlığın sebebi sadece güneşin batışı değil. Dicle Elektrik’in her gün “düzenli” hale getirdiği kesintiler hayatımızın ayrılmaz bir parçası oldu.
Öyle bir hale geldik ki, esnaf kepengini yarı aydınlıkta indiriyor, evde buzdolabı fiilen süs eşyasına dönmüş durumda.
Düşünün; evinde ders çalışmaya çalışan bir öğrenci, günlük işini yetiştirmeye çalışan bir esnaf, çamaşır makinesine güvenen bir anne… Hepsi aynı soruyla baş başa: Elektrik ne zaman gidecek?
Faturalar kabarık, açıklamalar suskun, hizmet sıfır. İnsan merak ediyor: Bu kurumun görevi elektrik dağıtmak mı, yoksa elektriksizlik öğretmek mi?

Dicle Elektrik, adeta görünmez bir güç gibi her gün ortalama iki saatimizi çalıyor. Ne açıklama var, ne de çözüm. “Yatırımlar yapıyoruz” diyorlar, “Hat arızası var” diyorlar “iyileştirme yapıyoruz” diyorlar ama nedense faturalar kabarırken ışıklar sönüyor.
Dicle Elektrik, adeta görünmez bir güç gibi her gün ortalama iki saatimizi çalıyor. Ne açıklama var, ne de çözüm. “Yatırımlar yapıyoruz” diyorlar, “Hat arızası var” diyorlar “iyileştirme yapıyoruz” diyorlar ama nedense faturalar kabarırken ışıklar sönüyor.
Siverek halkı artık kesinti saatlerinin bir nevi modern zaman yasası olduğunun farkında. Oysa 2025 yılında ve teknoloji çağındayız.
Şimdi soruyorum:
Elektriğin en temel insani hak olduğunu unutanlara kim hatırlatacak?
Karanlığa mahkûm edilen Siverek halkı, bunun hesabını kime soracak?
Bu arızalar ne zaman giderilecek?
Vatandaşın parasıyla geçinen bu şirket, hizmet yerine kesinti dağıtmayı ne zaman bırakacak? Bir şehrin elektriğini gün aşırı kesmek hangi aklın, hangi vicdanın ürünüdür? Çağın en temel ihtiyacı olan elektriği sağlayamayan bir kurum, hangi yüzle vatandaşa fatura gönderebiliyor?
Unutmayalım, karanlık sadece ışığın yokluğu değil aynı zamanda hizmet anlayışının da kayboluşudur. Ve ne yazık ki Dicle Elektrik, bu kayboluşun adı oldu.